Rukni – Yemani

nklo

Hz. İbrahim ve oğlu İsmail tarafından Kâ’be bina olunmuş, daha sonra bir köşesine, doğuya isabet ettiği için “Rükn-i Şarkî” veya Hacer’ul-Esved o köşede bulunduğu için “Rükn-i Hacerül-Esved”, bir köşesine, Irak tarafına isabet ettiği için “Rükn-i Irâkî”, bir köşesine, Şam cihetine isabet ettiği için “Rükn-i Şâmî”, bir köşesine de, Yemen tarafına isabet ettiğinden dolayı, “Rükn-i Yemânî” denilmiştir. Rükn-i Hacer ile Rükn-i Irâkî arası biraz kuzeye meyilli olup, İbrahim Makamı, Zemzem Kuyusu, Benu Şeybe Kapısı, Kâ’be’nin bu tarafındadır. Kuzey cihetini oluşturan Rükn-i Irâkî ile Rükn-i Şâmî arası biraz batıya meyilli olup, Hicr, Altın oluk ve Hanefi Makâmı bu taraftadır. Batı tarafı yani Rükn-i Şamî ile Rükn-ı Yemânî arası, bir parça güneye meyillidir. Umre Kapısı, Veda Kapısı ve İbrahim Kapısı bu tarafta bulunmaktadır. Güneş ciheti yani Rükni Yemânî ile Rükn-i Hacer arası birazcık doğuya meyillidir: Safa kapısı ile güneydeki diğer kapılar bu taraftadır (Tecrid, VI,19; M. Esad, Tarîh-i Dîni İslâm, (sad. A. Lütfi Kazancı ve. dğr., 324 vd.).

Ayrıca İslâmî literatürde Kâ’be’nin Hacerul-Esved’i içine alan rüknü ile Rükn-i Yemânî “Rükneyn-i Yemâniyeyn”; mukabili olan diğer iki rüknü ise “Rükneyn-i Şâmiyeyn” diye isimlendirilmiştir. Abdullah b. Ömer’den rivâyete göre, tavaf esnasında Rükn-ı Hacer ile Rükn-i Yemânî istilânı edilmektedir. Keza aynı zattan rivayete göre, Hz. Peygamber de tavafta Rükn-i Hacer ile Rükn-i Yemânî’yi istilâm ederdi (Tecrid, I, 149-150). İzdihamdan dolayı bu mümkün olmaz ise, tekbir getirmek suretiyle tavafa devam edilmekte idi.

Tavaf esnasında Hz. Peygamber’in istilâm etmesinden dolayı, Rükn-i Yemânî’nin Rükn-i Hacer’den sonra ehemmiyetli bir yeri vardır

Rükn-i Yemâni’deki fazilet ; bu köşenin İbrahim (a.s.)’in attığı temel üzerinde oluşudur Rükn-ü yemaninin selamlamanın hikmeti Peygamberimizin bu şekilde yapmış olmasıdır. Ayrıca Peygamberimiz Kabenin kıble olarak durulması emredilmesinden önce hem kabeyi hem de mescidi aksayı önüne almak için Rükn-ü yemani bölümünde durarak namaz kılardı.

İslâm’ın ilk yıllarında namaz, Beyt-i Makdis’e (Kudüs’e) doğru kılınıyordu. Ancak, Hicret’ten önce Rasûlullah (s.a.s.) Mekke’de namaz kılarken, mümkün mertebe Kâbe’yi arkasına almaz; Kâbe, kendisiyle Beyt-i Makdis arasında kalacak şekilde, Rükn-i Yemânî ile Rükn-i Hacer-i esved arasında namaza dururdu. Böylece hem Kâbe’ye hem de Kudüsteki Mescid-i Aksa’ya yönelmiş oluyordu. Hicretten sonra Medine’de Mescid-i Aksa’ya yöneldiğinde Kâbe’nin arka tarafta kalmasından Rasûlullah (s.a.s.) üzüntü duyuyor, kıblenin Kâbe’ye çevrilmesini içten arzu ediyordu.(160) Çünkü Kâbe, atası Hz. İbrahim’in kıblesiydi.

Rüknü Yemani ile Hacer-i Esved arasında şu dua okunur:

[Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik, Ahiret’te de iyilik ver. Bizi Cehennem azabından koru. (Rabbenâ âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fi’l-âhirati hasane ve gınâ azâbe’n-nâr.)]

[Allahım! Küfre düşmekten, yoksulluktan, Dünya’da ve Ahiret’te rezil olmaktan Sana

Share

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.