Kaab Bin Eşref Kalesi (sığınağı)

fgty

Bedir ve Uhud savaşından sonra Mekkeli müşriklerin ölüleri hakkında ağıtlar, şiirler söyleyerek müşrikleri kışkırtan, Peygamberimize ve müslümanlara dil uzatarak fitne çıkaran, hatta Peygamberimize (s.a.v.) suikast tertiplemeye kalkışan Ka’b bin Eşref adlı bir yahûdi zengini vardı. Peygamber efendimiz (s.a.v.) Eshâb-ı kirâma (r.anhüm): “Ka’b’tan Eşrefi kim öldürür? Çünkü, o Allah ve Resûlüne eza etmiştir.” buyurdu. Muhammed bin Mesleme (r.a.): “Yâ Resûlullah! İster misin, ben onu öldüreyim?” dedi. Resûlullah (s.a.v.) “Evet, isterim.” buyurdu. Muhammed bin Mesleme, Resûlullah’a (s.a.v.) bu sözü verince birkaç gün bu iş üzerinde durdu. Ebû Naile, Abbâs bin Bişr, Hâris bin Evs, Ebû Abs İbn-i Cerir’in yanına gidip, meseleyi onlara açtı. Hepsi uygun gördüler. Beraber öldürürüz, dediler. Birlikte Peygamber efendimize (s.a.v.) geldiler. “Yâ Resûlallah! İzin buyurursanız, biz onunla konuşurken, sizinle ilgili, Ka’b’ın hoşuna gidecek bazı sözler söylemeliyiz” dediler. Peygamber efendimiz, onlara istediklerini söylemeye müsaade buyurdular. Bunun üzerine, Muhammed bin Mesleme, Ka’b bin Eşref’in yanına gitti. “Şu Muhammed, bizden sadaka istedi. Bize çok vergi yükledi. Onun için senden ödünç bir şey almak için geldim” dedi. Ka’b, “O sizi daha da bıktıracak” dedi. Muhammed bin Mesleme (r.a.), “İşte O’na bir defa uymuş bulunduk. Ona tâbi olmakta devam edeceğiz. Bakalım sonu ne olacak? Şimdi sen bize biraz ödünç hurma ver” dedi. Ka’b “Evet vereyim fakat, bana bir şeyi rehin vermelisiniz.” Muhammed bin Mesleme ile yanındakiler “Ne istersin” dediler. Ka’b “Kadınlarınızı rehin isterim” dedi. Onlar, ‘Kadınlarımızı sana nasıl rehin verebiliriz. Sen yakışıklı birisisin. Kadın gönlü, meyil ediverir” dediler. Ka’b, “O zaman oğullarınızı rehin verin” dedi. Onlar “Onları da rehin veremeyiz. Onlardan birine, bir iki deve yükü hurmaya karşılık rehin olundu diye sövülür ki, bu bizim için unutamayacağımız bir leke olur. Fakat sana silâhımızı ve zırhımızı rehin verebiliriz” dediler. Ka’b bu teklifi kabul etti. Onlara, ne zaman geleceklerini de bildirdi. Muhammed bin Mesleme (r.a.) bir gece Ka’b’ın yanına geldi. Beraberinde, Ka’b’ın süt kardeşi Ebû Naile de vardı. Ka’b onları kaleye çağırdı. Kendisi de onları karşılamak için aşağı indi. Ka’b’ın karısı, “Bu saatte nereye çıkıyorsun” dedi. Ka’b, “Gelenler, Muhammed bin Mesleme ile kardeşim Ebû Nâile’dir” dedi. Karısı “İşittiğim bu ses bana pek iyi gelmiyor. Sanki ondan, kan damlıyor” dedi. Ka’b; “Yok, onlar Muhammed bin Mesleme ile süt kardeşim Ebû Nâile’dir. O iyi bir gençtir. Geceleyin, kılıç vuruşmasına bile çağrılırsa, hiç tereddüt etmeden gelir. Böyle birisidir. Muhammed bin Mesleme (r.a.) kendisiyle beraber iki kişiyi bir rivâyete göre, üç kişiyi kaleye soktu. Bunlar, Ebû Abs bin Cebr, Hâris bin Evs, Abbâd bin Bişr idi. Muhammed bin Mesleme arkadaşlarına, “Ka’b gelince, ona saçını koklıyacağımı söyler, başını tutup koklarım. Siz, benim, Ka’b’ın başını iyice yakaladığımı gördüğünüz zaman, kılıçlarınızla, Ka’b’a vurunuz” dedi. Hadîs’in râvîsi, bir kerre de Muhammed bin Mesleme’nin arkadaşlarına “Ka’b’ın başını size de koklatırım” dediğini de rivâyet etmiştir. Ka’b bin Eşref, güzel giyinmiş olarak, güzel koku saçarak, onların yanına geldi. İbn-i Mesleme “Şimdiye kadar böyle güzel koku koklamadım” diyerek Ka’b’ın yanına vardı. Ka’b “Arab’ın en güzel kokulu kadınları benim yanımda” dedi. Muhammed bin Mesleme “Başını koklamama izin verir misiniz” dedi. Ka’b, müsaade ettiğini söyledi. Mesleme (r.a.) onu kokladı. Arkadaşlarına da koklattı Sonra, tekrar” koklamak istediğini söyledi. Bu defa, Muhammed bin Mesleme, onun başını yakalayıp, arkadaşlarına, kılıçlarıyla vurmalarını söyledi, ilk kılıç vurulduğunda, Ka’b şiddetle bağırdı. Sonra da öldü. Ka’b’ın öldürülmesi hicretin üçüncü yılında Ramazan ayında oldu. Bedir savaşından sonra Benî Nadir yahûdileri, Peygamberimizi (s.a.v.) yurtlarına davet edip, sû-i kast yapmak istemişlerdi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) onların bu tutumunu öğrenip, Muhammed bin Mesleme’yi çağırarak; “Nâdiroğulları yahudilerine git! Onlara, Resûlullah beni size; yurdumdan çıkıp gidiniz! Burada benimle birlikte oturmayınız! Siz bana bir sû-i kast plânı kurdunuz! Size on gün süre tanıyorum. Bu müddetten sonra buralarda sizden kim görülürse boynu vurulacak, emrini bildirmek üzere gönderdi, de.” buyurdu. Bu emir üzerine Muhammed bin Mesleme, Nâdiroğulları yahûdilerinin yurduna varınca onlara; “Musa Peygambere Tevrat’ı indirmiş olan Allah aşkına doğru söyleyiniz: Muhammed (s.a.v.), Peygamber olarak gönderilmeden önce, Tevrat önünüzde iken, size geldiğim ve şu meclisinizde bana yahûdiliği teklif ettiğiniz zaman; Vallahi ben asla yahûdi olmam, dediğimi, sizin de buna karşılık; dininden başka din yoktur. Senin anladığın, istediğin, duyup işittiğin Hanîf dîninin aynısıdır! Size gelecek olan Peygamber, hem şeriat sahibidir, hem savaşçıdır. Gözlerinde biraz kırmızılık vardır. Kendisi Yemen tarafından gelecek, deveye binecek, ihrama bürünecek, bedeni yumuşak ve kuvvetli, kılıcı boynunda asılı bulunacak, konuştuğu zaman hikmet konuşacaktır, dememiş miydiniz?” dedi. Yahudiler bunu itiraf etmelerine rağmen İslâmiyet’i kabul etmemişlerdi. Muhammed bin Mesleme de Resûlullah’ın (s.a.v.) emrini onlara bildirdi.

Share

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.